9 Mayıs 2011 Pazartesi

Cengiz Ama Han Değil I: Diyalektiğin Beşinci Kuralı

Onu, Akmar Pasajı’nda kitapçılıktan bunaldığım günlerde tanıdım. Alkolikti, küfürbazdı, korkusuzdu. Uzaktan bakarsınız para kazanmak için her yola başvuran nefretengiz bir tüccardı . Biraz yakınlaştığınızdaysa paraya hiç değer vermeyen bir sohbet adamı, bir derviş vardı karşınızda. Okul yüzü görmemişti ama o sıralar her türlü kitabın korsanını basarak eğitim sektörüne katkıda bulunuyordu!

Altındağ'da bir çocuk

Hayat onu, çocuk yaşta, babaannesiyle Urfa’nın bir köyünden briket, tuğla, teneke, taş, tahta, kerpiç, insanların o anda ne buldularsa onla inşa ettikleri evlerin üst üste yığıldığı Altındağ’a sürüklemişti. İzmir’e sürüklenen kaderdaşları sabahın köründe Kadifekale’den midye dolma satmak için sokaklara dağılırken, o hemşerilerinin kol kanadı altında Ankara Otogar'ında lahmacun satıyordu. Sonra ayrıntılarını en sarhoş anlarında bile anlatmadığı, ama yeri geldiğinde övündüğü bir cinayet yüzünden hapse girmişti. Cezaevi günlerinden de tanıştığı onun ifadesiyle ‘Kürt ve Türk devrimciler’ dışında hiç bahsetmezdi.
Afla cezaevinden çıktıktığında nereye gömüldüğünü bile bilmediği babaannesi çoktan ölmüştü. Daha sonra  İstanbul’da hurdacılık yaparken bulmuştu kendini. Cezaevinden tanıdığı, inşaatlarda çalışan arkadaşları, eski evleri yıkmadan önce ona haber veriyorlar, o da evin kıyısında köşesinde sahibinin taşımaya değer bulmadığı eşyaları toplayıp götürüp satıyordu.

Paraya ve belalara açılan kapı

Cezaevinde okuma-yazma öğrendiği için kitaplara ayrı bir ilgi duymaya başlamıştı. Yıkılacak evlerde bulduğu kitapları, kağıtçılara satarken bir sahafla tanışmıştı. Daha sonra birlikte iş yapacakları bu düzenbaz, ona dükkanının adresini vermiş, bulduğu kitapları kendisine getirirse daha iyi para kazanacağını söylemişti. Artık kitapları onun Akmar Pasajı’ndaki dükkanına götürüyordu. Yine kitap götürdüğü soğuk bir kış günü haline acıyıp “Gel içerde bir çay iç ısınırsın” diye onu dükkanına çağırdığında kendisinin üç-beş kuruşa verdiği kitapları dükkana gelen müşterilerin on- on beş liraya satın aldığını görünce, onu hem paraya hem de başına alacağı nice belalarla ölümüne taşıyacak bir kapı açılmıştı önünde.
Sonraki günler daha sık gelmeye başladı Kadıköy’e. Onun hurdacılara verdiği eşyaları servete çeviren kurumlu antikacıları, ikinci el ev eşyalarını ondan aldıkları fiyatın elli-yüz katına satan mobilyacıları, hele de ilk başlarda hurdacılara kilosu üç kuruşa verdiği kitapları, dergileri, resimleri ciddi paralarla elden çıkaran sahafları tek tek tanıyıp, onlarla sinir sistemlerinin tüm dirençlerini kırıncaya kadar pazarlık etmeyi öğrendikten sonra birisi eline tutuştursa sayamayacağı paraları kazanan farklı bir adam olmaya başlamıştı artık.
Akmar Pasajı’nda bir dükkan kiralama fikrini yakınındakilere ilk açtığında onu vazgeçirmeye çalıştılar "Bu kurtlar sofrasında seni çabuk harcalar" diyerek.. Ancak o eski Cengiz değildi, gözleri açılmıştı. Herkese akıl danışıp, söylenenleri sonuna kadar bütün dikkatiyle dinliyor ama daima kendi bildiğini yapıyordu.
İçkisi sigarası yoktu, epey para biriktirmişti. Ancak işleri hayli düzelmiiş olsa da hala 1 Mayıs Mahallesi’nde sekiz kişiyle birlikte bir gecekonduda yaşıyorlardı.

Felsefe'nin Başlangıç İlkeleri

Sonunda Akmar’da bir dükkan kiraladı. Kısa sürede de içini kitaplar, antika eşyalar, eski tablolar ve eskizlerle doldurdu. Çocukluğundan beri eline bir çöp geçse gayri ihtiyari resim çizerdi. Tablolara veya ressamların ön çalışmaları olduğunu çok sonra öğrendiği kara kelem eskizlere daha çok para verildiğini görünce dükkanın bir köşesini adeta sergi salonuna çevirdi. Bu arda çalışmadığı zamanlarda rasgele seçtiği kitapları okuyordu. Çoğundan hiçbir şey anlamıyor, ama kimselere de akıl fikir soracak cesareti kendinde bulamıyordu. Cezaevindeki devrimcilerin sürekli sözünü ettiği Felsefe’nin Başlangıç İlkeleri’ni almış dönüp dönüp okuyarak anlamaya çalışıyordu.
Yıllar geçtikçe daha önce hayalini bile kuramayacağı paralar kazanmaya başlamıştı. Ancak yıkılacak evler gittikçe azalıyordu. Eskisine göre çok az kitap, resim ve antika eşya bulabilir olmuştu. Aslında bulmak için eskisi gibi çaba sarf ettiği, sabahın köründe kalkıp gece yarılarına kadar dolaştığı da yoktu epeydir.
Küçük bir kız çocuğu olan, dul bir kadınla evlenmiş, Kadıköy’ün dışına pek çıkmaz olmuştu. “Bu kadınla tanışıncaya kadar içki, sigara nedir bilmezdim. Beni hepsine bu kadın alıştırdı” diye anlatacaktı daha sonra kahvaltı yapmadan, elinde viski şişesiyle sabahın köründe Akmar’da dolaşırken.

Sevgi başka ticaret başka

Eskiciliğin eski tatının kalmadığı günlerde İngilizce korsan kitaplar basmaya başladı. Benim onu tanımam korsan sektöründe en parlak günlerini yaşadığı döneme rastlar. Herkes para kazanmak için her imkanı kullanan, küçük ayak oyunlarıyla en yakınındakileri bile kandırmaya çalışan, hatta rakiplerini gammazlayan, gözü dönmüş bir tüccar olarak  bahsederdi ondan. Ama yakından tanıyınca gördüm ki her türlü riski bir an düşünmeden göze alsa da, paraya kıymet vermez iyi kalpkli bir dervişti o, sürekli peşinde bir tırşıkçılar ordusuyla dolaşan.
Beni çok sevdiğini zannediyorum. En azından bana karşı, bunun aksini hissedebileceğim hiçbir davranışını hatırlamıyorum ama ticari körlüğüm sayesinde bana asla kar edemeyeceğim koşullarda, karşılığı yüklü meblağlar tutan kitapları defalarca satmayı başarmıştı.
Hiç beklemediğiniz anlarda kendinden umulmayacak laflar eden biriydi. Bir sabah dükkanı açmış, çayla poğaça yiyerek, gazete okuyordum. Ortalık sakindi. Arkasına bastığı kösele tabanlı, topuklu ayakkabılarını sürüyerek geldiğini pasajın girişinden adımını attığında anlamış, inşallah buraya gelmez diye düşünüyorken, ayak sesleri benim dükkanda nihayet buldu. Bir elinde viski şişesi diğerinde plastik bardaklar “Günaydın müdür” diyerek daldı içeri. Kır saçları darmadağınık, kirli sakallarının gölgelediği gözleri her zamanki gibi kan çanağı, geçip karşımdaki sandalyeye oturdu.

Kolonlama ve korsan

Hemen bir sigara yakıp, iç içe duran plastik bardakları, titreyen elleriyle güçlükle ayırarak iki tanesini masanın üstüne koydu ve pür dikkat viski doldurdu. Bardaklardan birisini içeceğimden öylesine emin bir edayla bana uzattı. Alkolizme yatkın zihnim nasılsa sonuna kadar direnmeyi becerdi ve tüm ısrarlarına rağmen içmedim. “İyi olurdu be içsen, rahatlardın, çivi çiviyi söker derler ya akşamdan kalmalığını alırdı. Ben içmesem delirecek gibi oluyorum sabahları” diye söylenerek güçlükle küçük bir yudum aldı. Sonra masanın üzerinde duran gazetenin hafta sonu ekini açıp karıştırmaya başladı.
Ben gazete okumaya dalmıştım. Sigarasından derin bir nefes çekip darmadağın üfleyerek başını iki yana salladı: "İşe bak müdür be. Adamlar koyun kopyaladılar, yakında insan kopyalayacaklar, kimsenin bir şey dediği yok. Biz kitap kopyalıyoruz, savcısı polisi peşimizde ‘korsancı’ diye.”

Parmak hesabı diyalektik

Ben henüz tam uyananamış, ahmak ahmak ona bakarken devam etti konuşmaya. Akşamdan kalma gergin bedenini gevşetip, kıvranan beynini rahatlatan sabah viskisi filozofa çevirmişti bizimkini.
“Diyalektik müdür” dedi “bütün bunlar hep diyalektik. Neydi diyalektiğin birinci kuralı: "Zıtların birlikteliği…” İkinci kural…
Sol elinin parmaklarını küçük parmağından başlayıp sağ elinin baş parmağıyla tek tek kapatarak yeniden saymaya başladı: “Zıtların birlikteliği” küçük parmak; “Her şey dönüşür” yüzük parmağı; “Nicel birikim nitel değişim sağlar” orta parmak; Her şey birbiriyle ilişkilidir işaret parmağı... Sıra beşinci kurala geldiğinde bir türlü kapatamadı başparmağını Uzun uzun düşünüp "Neydi müdür yaa, neydi diyalektiğin beeşinci kuralı” diye sordu durdu.
Karşılıklı parmaklarımızı kapatarak kaç defa saydıysak da bir türlü bulamadık beşinci kuralı. Sonra fırladı yerinden “Felsefenin Temel İlkeleri var mı burada ama 1978 Sosyal Yayınları baskısı” diyerek raflarda aranmaya başladı. “Yok müdür” deyince koşarcasına yan tarftaki Tereyağı Recep'in dükkanını gitti ancak bir süre sonra eli boş döndü: “Yok dedi ibne, kesin vardır onda ama vermedi şerefsiz” diyerek cep telefonunu çıkarıp birini aradı. Karşıdaki ne cevap verdi bilmiyorum, “Dur şimdi bulurum ben onu” diyerek plastik bardaktaki içkisini yarım bırakıp viski şişesini alarak çıktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder